08 Kasım 2008

EBRU SANATI

Ebru sanatının tarihinden söz edilirken, kökleri hep Orta Asya’ya giden bir sanat olduğundan bahsedilir. Kesin olarak nerede ve ne zaman başladığı henüz bilinmiyor. Fakat sanat tarihçilerinin ittifakla kabul ettikleri üzere, Özbekistan veya Türkistan’da yaygın olarak kullanılmaktaydı. Tüm dünyaya da buradan yayıldığı birçok Batılı araştırmacı tarafından da kabul edilmektedir.
Ebrunun bildiğimiz ilk adı; Çağataycadaki ebre (hare gibi, damarlı) kelimesidir. İran’a geldiğinde ebri (bulutumsu, bulut gibi) ya da abru (su yüzü) adını aldı; ki bu sanatın en kısa tarifi bu sözcüktedir. “Su Yüzü Resmi”… Hindistan’a abar adı ile gitti. Araplar damarlı kâğıt anlamına gelen varaku’l-mücezza kelimesini kullandılar. Günümüz İran’ında ebru bad (bulut ve rüzgâr) ismi ile anılmaktadır. Anadolu’da “ebru” adını alarak günümüze kadar geldi; ancak bazı eski üstatlarımız “ebri”yi sıkça kullandılar. 17. yüzyılın başlarında Türk kâğıdı adı ile Avrupa’ya gitti. Daha sonraları Türk mermer kâğıdı denildi. Fakat günümüzde Fransızlar bu kâğıtlara papier marbre, İngilizler marbled paper diyorlar. Bu isimler sanatı tanımlamakta yetersiz, hatta yanlıştır. Mermerleme başka bir tekniğin adıdır. Su yüzeyinde yapılan ebru ile ilgisi yoktur.
Türkler, 8. yüzyılda kâğıt yapımına başladılar. İnce ruhları ve mistik şahsiyetleri ile kâğıt süsleme sanatlarında çok ilerlediler. Muhtemelen ilk ebru yapımını da o yıllarda gerçekleştirdiler; ancak elimizdeki tarihi bilinen en eski ebrular 11. yy’dandır. Bu örnekler oldukça olgunlaşmış, mükemmelleşmiştir. Ebru tarihçileri, ebrunun bu seviyeye gelebilmesi için birkaç yüzyıl geçmesi gerektiği kanaatindedir.
Ebru kâğıtları ilk önce belge üzerindeki sahteciliği önlemek için kullanılmıştır
Ebru kâğıtları ilk zamanlarda resmî devlet belgeleri, çeşitli antlaşmalar ve önemli olayların yazıldığı, özellikle ince desenli kâğıtların zemin olarak tercih edildiği bir kullanım alanı bulmuştur. Böylelikle belge üzerinde tahribat önlenmeye çalışılmıştır. Bu, günümüzde kâğıt paralar, çek defterleri, senet, bono kâğıtları üzerindeki karmaşık desenlerin silinti girişimlerini belli etme mantığına uymaktadır. Ayrıca ticari defterlerin kenarları, sayfa eksiltmeme düşüncesi ile ebrulanmıştır.
Özbekler Tekkesi birçok sanatçı yetiştirmiştir
Ebru sanatı, İslam sanatları içinde hatt ve cilt sanatlarına yardımcı sanat olarak kullanılmıştır. Türkler, İslamiyet’e çok yüce bir iman ile bağlandılar. Her konuda olduğu gibi sanatın da hemen tüm dallarında “İLAHΔ güzellikleri ifade etmeye çalışmışlardır. Zaten İslam sanatlarının özü ilahî güzellik arayışı ile Allah’a yaklaşmak, yani tasavvuftur. Bu nedenle birçok tekke; usta-çırak yöntemiyle öğrenci yetiştiren “sanat atölyeleri” hâline gelmiştir. Bunun en yakın ve güzel örneği 19. yy sonunda kurulan Özbekler Tekkesi’dir. Bugün ebru sanatının Özbekistan’dan geldiğini kesin olarak biliyoruz. Şeyh Mehmed Sadık Efendi, ana yurdu Buhara’da öğrendiği ebru sanatını İstanbul’da bu tekkede icra etmeye başladı. Daha sonra 1829 yılında tekkede doğan oğlu, Şeyh İbrahim Edhem Efendi (ki daha sonra birçok sanatı bilmesiyle ünlenen Hezarfen Edhem Efendi) bu sanatı devam ettirdi. Büyük bir ebru ustası olan Edhem Efendi birçok sanatçı yetiştirdi. Bunlardan en önemlisi yine kendi gibi hezarfen olan Necmeddin Okyay’dır. Daha sonraları Mustafa Düzgünman ve Niyazi Sayın gibi nice feyiz alan ustalar yetişti.
Günümüzdeki sanat akımlarından “Soyut Sanat” ebruya çok yakın olduğu için ebru yapanlar davranış farklılığına pek lüzum görmemişlerdir. Kısacası yapılan her ebru, tekrarı mümkün olmayan özgün bir eserdir. Ancak boya, madde, renk, uygulama teknikleri, desen, boyut ve kullanım alanı olarak çağdaşlaşmaya gidilmelidir; çünkü sanatı bilim gibi görmek gerekir. Aslında bilim sanatın küçük bir parçasıdır. Tekâmül etmeyen bilim düşünülemez ise, tekamül etmeyen sanat hiç düşünülemez. Kendisini yenileyememiş sanatlar hep kaybolup gitmişlerdir. Türkler birçok sanata (hatt, mimari, müzik gibi) yeni biçimler getirerek mükemmelleştirmişlerdir.
Ebru sanatına da kendi tarihi içinde birçok yenilik girmiştir. 1773 yılında vefat ettiğini bildiğimiz Hatip Mehmet Efendi hâlen kendi adı ile anılan ve çiçekli ebrularının atası sayılan “Hatip Ebrusu”nu geliştirmiştir. Merhum Necmettin Okyay lalenin yanı sıra gül ve karanfil motiflerini çokça yapmış, “Necmeddin Ebrusu” diye anılan türü geliştirmiştir. Onun halefi ve yeğeni olan Mustafa Düzgünman, bu çiçek silsilesine papatya desenini ilave etmiştir.
Çok eski bir sanat olan ebru, çağdaş dekorlarımızda kullanılabilir
Bu ilginç su yüzü boyama tekniğini günlük yaşantımız içine sokabilir miyiz? Tabii ki evet... Ebru, tarihi içinde hep bir kâğıt süsleme sanatı olarak günümüze kadar gelmiştir. İran, Orta Asya ükeleri, Hindistan, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarında çok önemli amaçlara, bir zanaat olarak hizmet etmiştir. Bugün geleneksel yöntemin kapsamı genişleyerek devam etmektedir. Önceleri, ebru sadece renkli bir süsleme aracı olarak kullanılmıştır. Kitap ciltlerinde yan kâğıdı (kitabı kapağa bağlayan sayfa) ve kapak kaplama, hat sanatında zemin veya pervaz olarak yaygın kullanım alanı bulmuştur. Düşünelim, ebru yan kâğıtlı bir kitabı elimize aldığımızda, ilk sayfasının tanımlanması zor bir güzellikle bizlere “kitabıma hoş geldiniz” demesini mutlaka hissederiz. O kitaba olan muhabbetimiz artar; sanki bir an evvel içindeki güzelliklere ulaşmak için heyecan duyarız.
Bu yönü ile bugün hem zanaat faaliyetini devam ettirmekte, hem de çiçekli ebrular ve bazı yeni arayışlarla sanat olarak varlığını sürdürmektedir; ancak günümüzde bir Rönesans yaşayan bu teknik, geniş bir yelpaze içinde değerlendirilerek değişik amaçlara hizmet etmektedir.
Ebrunun yapılışı
Kısaca su yüzü resmi olarak tarif edilebilen ebruyu yapabilmek için kitreli suyu koyabileceğimiz bir tekne gereklidir. Teknedeki suya boyalar, fırçalar yardımı ile serpilir. Gerektiğinde ‘biz’ ya da çıtaların üzerine çakılmış tellerden oluşan taraklar yardımı ile çeşitli desenler oluşturularak “zemin ebruları” yapılır. Zemin ebrularının üzerine damlatılan boyalar ‘biz’ler yardımı ile su yüzeyinde şekillendirilerek çiçek ve benzeri görüntüler elde edilir. Emici özelliği olan kaliteli kâğıtlar suyun üzerine yatırılır. Boyalar derhâl kağıda yapışır. Kâğıt, teknenin kenarına sıyrılarak çekilir. Ebrulanma işi böylece gerçekleşmiş olur.
Ebru yapımında kullanılan malzemeler:
Kıvamlaştırıcılar: Desen yapabilmek için suyun yoğunluğunu artırmak gerekir. Anadolu, İran ve Türkistan dağlarında kendiliğinden yetişen, “geven” adı verilen dikenli bir bitkinin gövdesinden elde edilen kitre, geleneksel olarak bu iş için kullanılmaktadır. Ayrıca kitre yerine sahlep, keten tohumu, denizkadayıfı, hilbe (boy tohumu) de kullanılabilir. Kalitesine göre bir miktar kitre iki gün suyun içinde bekletilir. Ayran kıvamındaki bu sıvı, bez torbalardan süzülerek tekneye alınır.
Boyalar: Geleneksel yöntemde suda erimeyen, “toprak boya” diye adlandırılan metal oksitler kullanılmaktadır. Rengini beğendiğimiz herhangi bir toprak, çamur hâline getirilip süzülür. Sonra “dest-i seng” (el taşı) adı verilen bir mermer parçası ile iyice ezilir. İçine bir miktar su ve sığır ödü katılarak kavanozlara alınır.
Fırçalar: Ortası boş kalacak biçimde, gül dalına sarılmış at kılından yapılan fırçalar kullanılmaktadır. Gül dalı sağlamlığı, esnekliği ve küflenmeyi engellemesi dolayısıyla tercih edilmektedir. Bu fırçalar sayesinde tekne yüzeyine kontrollü olarak boya serpmek mümkün olur.
Tekne: Yapılması istenilen kâğıt boyutlarında, 4–6 cm derinliğinde metal, cam, ahşap gibi bir malzemeden yapılmış kaplardır. Geleneksel olarak 35x50 cm boyutlarındaki tekneler kullanılmıştır.
Su: Sertliği az olan normal içme suları, içilebilir nitelikteki şehir şebeke suları rahatlıkla kullanılabilir. En ideali damıtık su kullanmaktır. Eski ustalar yağmur sularını tercih ederlermiş.
Kâğıt: İdeal kâğıt, el ile yapılan ve emici özelliği fazla olan asitsiz kâğıtlardır; fakat parlak, laklı, emici özelliği az olan kâğıtlar dışında her türlü kâğıt kullanılabilir.
Öd: Ebru yapımını gerçekleştiren en önemli maddedir. Aslında ebrunun sırrı “öd”dür. Ebruyu yapan kişinin, ödü ve ödün yaptığı işi çok iyi kavraması gerekir. Öd başlıca şu görevleri yapar: Yüzey gerilimi sağlayarak boyaların su üzerinde açılmalarını ve dibe çökmemelerini sağlar. Renklerin birbirlerine karışmamalarını ve boyaların kâğıda yapışmasını gerçekleştirir. Ayrıca renklerin tonlarının ve değişik büyüklükte damlaların elde edilmesini sağlar.
Geleneksel olarak bilinen bazı desen türleri: Battal Ebru: En eski ve en basit ebru çeşididir. Tekneye atılan boyaların olduğu gibi kâğıda alınması ile oluşur. Çakıl taşları görünümündedir. Bu desenin Batıdaki adı “Türk Taşı”dır. Birçok değişik türü bulunmaktadır.
Gel Git Ebru: Battal Ebru’nun bir ‘biz’ yardımı ile yukarıdan aşağıya veya sağdan sola doğru çizilmesiyle elde edilir. Tüy görünümündedir. Diyagonal çizildiğinde “şal” denilir.
Taraklı Ebru: Battal veya gel git yapılan desenin taraklar yardımı ile çizilmesi sonucu elde edilir. Taraklarla çok özel ve ilginç desenler oluşabilir.
Bülbül Yuvası Ebru: Yukarıda bahsi geçen herhangi bir ebru desenine yine bir biz yardımı ile sarmal biçimler verilmesi sonucu elde edilir.
Hafif Ebru: Herhangi bir desen türünün çok açık, hafif, silik-soluk renklerle yapılmasına denilir. Genellikle yazı zeminlerinde kullanılmaktadır.
Somaki Ebru: Mermer, özellikle granit görüntüsü veren bir desen türüdür. Son renk olarak ödü fazla bir boya kullanılır; daha önce atılan boyaların sıkıştırılması ile elde edilir.
Kumlu-Kılçıklı Ebru: Teknedeki kitreli su bitmeye yakın kirlenir, boyalar kumlu bir görünüm alır. Ayrıca bitkisel esaslı bir boyar madde olan “Lahor Çividi” ile de kumlu ebru görüntüleri sağlanabilir.
Hatip Ebrusu: Kitreli suda hafif bir desen elde ettikten sonra, iç içe damlatılan birkaç renkten oluşan dairelerin bir tel ile sağa sola, yukarıya aşağıya çekilip biçimlendirilmesiyle elde edilir. Bu biçimlere çarkı felek, yürek, taraklı yürek gibi adlar verilmektedir. Bu deseni Ayasofya Camii Hatibi Mehmet Efendi’nin (Ö.1773) bulduğu söylenmektedir. Hatip Ebrusu günümüzde onun adı ile anılmaktadır.
Çiçekli Ebru: Genellikle hafif bir ebru zemini üzerine, Hatip Ebrusu’nda olduğu gibi boya damlatılarak yapılan; lale, karanfil, menekşe, sümbül, gelincik, gül gibi çiçek görünümü veren ebrulara “Çiçekli Ebru” ya da ilk kez ünlü hat ve ebru ustası Necmeddin Okyay yaptığı için “Necmeddin Ebrusu” denilir.

Hiç yorum yok: